Bir şeye inanıyor ama bunun aksini yapıyor ya da söylüyorsanız psikolojik açıdan ne olur? İnsan onu rahatsız eden tutarsızlığa, belirsizliğe, huzursuzluğa iten düşünce ve fikirlerden kurtulmak için kendince bir savunma yöntemi oluşturur. Bu yöntem kişinin iç huzursuzluğunu ortadan kaldırıp ruhsal dengesini kurabilmesi için devreye girer. Çatışmaya giren bilişsel uyumsuzluk ve dengesizliği yok etmek için ortada olan durumu manipule ederiz. Yani aslında kendimizi rahatlatmak için uydurduğumuz yalana, olayın işene gelen şekline yada kendimizi haklı bulduğumuz bahaneye inanırız.
Deney :
Amerikalı psikolog Leon Festinger bunu 1959’da ‘’ sıkıcı görev ‘’ olarak bilinen klasik çalışmasıyla göstermiştir. Stanford Üniversitesi’nde gerçekleştirdiği ilginç deneyinde öncelikle bir grup öğrenciye “beklentinlerin gerçek deneyimleri nasıl etkilediği” üzerine bir çalışma yapılacağı söyleniyor ardından katılımcılara 1 saat boyunca çok sıkıcı bir iş yaptırılıyor. İşin sonunda sıradaki bu işi yapacak olan deney grubuyla konuşmaları isteniyor. Katılımcılara sıradaki deney grubunun aslında hiçbir şeyden haberdar olmadıkları ve onlara yaptıkları bu işin aslında çok eğlenceli olduğuna dair telkinlerde bulunulması söyleniyor. İkna etmeleri karşılığında kimisine 1 dolar kimisine 20 dolar veriliyor. Katılımcılar istenenleri yapıyorlar. Deneyin sonunda yapılan işin sıkıcılığına dair konuşulurken 20 dolar alanlar gerçekten işin korkunç derecede sıkıcı olduğunu söylerlerken 1 dolar alanlar ‘ aslında düşünüldüğünde o kadar da sıkıcı değildi güzel bir deneyim oldu.’ cevabını veriyorlar.
Şimdi deneğin nasıl bir mental çelişki yaşadığını ve bunun üstesinden nasıl geldiğini inceleyelim.
20 dolar alan kişiler ‘ işin aslında sıkıcı değil eğlenceli olduğu ‘ yalanını söyleyen denektir ve bu paraya bu işin yapılabileceğini düşündüğü için bilişsel bir çatışma yaşamamıştır. Fikri baştaki ile aynıdır yani yapılan iş gerçekten sıkıcıdır. Fakat 1 dolar alarak bu işi yapanlar yaşadıkları bilişsel çatışmayı sonlandıracak yeterli bir dış etkene sahip değillerdir. 20 dolar alanlar kendilerini kandırma gereği duymazken 1 dolar alanlar zihninde yarattığı ‘işin eğlenceli olma, aslında o kadar sıkıcı da değildi’ yalanına kendilerini inandırma gereği duyarlar. İçinde bulundukları içsel çatışmayı ilk inançlarını değiştirerek çözümlemeyi daha kolay bulmuşturlar.
Bir başka cinsteki durum incelendiğinde bilişsel uyumsuzluk yaşadıklarında aynı davranışları sergileyenlerin yalnızca insanlar olmadığı görülmüştür. Maymunlar da bilişsel uyumsuzluk yaşarlar. Louisa Egan ve Yale Üniversitesi’ndeki meslektaşları 2007’de yaptıkları bir çalışmayla bunu göstermişlerdir. Çalışmada maymunlar farklı renkte ama aynı derecede çekici şekerleme çiftleri arasında seçim yapmak zorunda bırakılmıştır. Bir çiftteki belirli renkteki bir şekerlemeyi geri çevirdikten sonra, diğer seçimlerini; reddettikleri şekerlemeyi zihinlerinde değersizleştirip, önceki soyut tercihlerinin haklı olduğunu gösterecek şekilde yapmışlardır.
Festinger ‘ e göre anormal davranış dışarıdan haklı çıkarılmazsa bu tutarsızlık ilk inancınızın değiştirilmesiyle çözümlenir. Bilişsel uyumsuzluk teorisi davranışçılık akımının yetersiz bulunmasıyla ortaya çıkmıştır. Beyin, davranış ve düşüncelerin arasında uyumu sağlamaya ve bizi de bu şekilde yönlendirmeye programlıdır. Çelişkileri içsel gerekçe yada dışsal gerekçelendirme ile çözümlemeye dengeyi kurmaya çalışır. Aslında kendimizi gerçekten inandırmak istediğimiz düşüncenin doğruluğunu ispatlamak için beyinimiz her şeyi yapar. Örneğin eğer bir şeyin imkansız olduğuna inanırsak insan aklı bunun neden imkansız olduğunu bize ispatlamak üzere çalışacaktır; mazeretler üretecektir. Ama bir şeyi yapabileceğimize inanırsak, gerçekten inanırsak akıl bu sefer onu yapmak için bize yardım edecektir.
Add a Comment