Henrı Tajfel, 20. Yüzyılın en ünlü sosyal psikologlarından biridir. Yaşadığı zaman diliminde gerçekleşen Yahudi soykırımından etkilenerek böyle korkunç bir olayın nasıl meydana geldiğini açıklamak ister. Kendisi de Yahudi olan Tajfel soykırımın başlamasıyla hayatının çoğunluğunu Alman ordusunun esiri olarak kamplarda geçirmiştir. Polonyalı arkadaşlarının ve akrabalarının çoğu öldürülmüştür. Ancak Tajfel kimliğini saklamış ve bir şekilde esirlikten kurtularak kaçmayı başarmıştır. Kaçtığında aklında olan soru ‘ tarihin en büyük suçlularından olan Adolf Hitler nasıl olmuştu da oy çokluğuyla iktidara gelmişti’. İşte bu sorunun ortaya çıkarttığı teori Tajfel’in deneyimlerinin sonucunda şekillenmiştir. Henrı Tajfel deneyimlerinin sonucunda ulaştığı kanılar için ‘ sosyal kimlik teorisi ‘ adını koymuştur.
Sosyal kimlik denince akla gelen diğer iki isim John Turner ve Michael Hogg’dur. Bristol Üniversitesi’nde Tajfel ile tanışan Turner de sosyal psikoloji üzerinde çalışmalar yapmıştır. Meslek hayatı boyunca gruplar ve arasındaki etkileşimleri kendine konu edinmiştir. Michael Hogg ise kişilik ve sosyal psikoloji alanlarına olağanüstü katkılar sağlamıştır. Özellikle grup süreçleri, gruplar arası ilişkiler ve liderlik üzerinde yoğunlaşmıştır.
Sosyal kimlik teorisi bünyesinde 4 ana ögeyi barındırır:
Kategorilendirme, özdeşleşme, karşılaştırma ve psikolojik ayrıştırılabilirlik. İnsan belleği bilgi işleme sürecini kısaltmak ve verimli hale getirmek için kategorilendirme yapar. Bu bilgiyi anlamlandırmayı kolaylaştıran bir yöntemdir. İnsanlar kendilerine yakın buldukları grubun içerisinde bulunmak ve onlarla özdeşleşmek ister. Özdeşleşme bir gruba ait olmayı sağladığı için özgüven kaynağıdır. İnsanlar içinde bulundukları grupları farklı gruplarla karşılaştırırlar ve kendi gruplarını diğer gruplara göre daha iyi görürler. İnsanlar kimlik özelliklerinin diğer insanlardan dolaylı yoldan diğer gruplardan ayıran üstün bir yanının olmasını isterler. Buna da psikolojik ayrıştırılabilirlik denir.
Toplumlar çeşitli nedenlerden dolayı kendi içlerinde gruplara ayrılırlar. 1970’lerin sonunda yapılan konu üstüne deneyler Tajfel’in bazı şeyleri fark etmesini sağlamıştır. Görünüşte gruplara ayıran sebep önemsiz bile olsa insanlar bu soyut gruplara ciddi anlamda bağlılık göstermektedirler. Soyut grupları oluşturan sebepleri bazen bir saç rengi bazen doğum yeri bazen ise deneyci tarafından rastgele o gruba konması oluşturmaktadır. Bir şekilde oluşturulan bu gruplara grup üyeleri onları temsil edilecek en iyi lideri ararlar. En iyi liderler cesurdur, karizmatiktir ve yeteneklidir. Hayır, aslında durum bu şekilde değildir. Sosyal kimlik teorisine göre insanlar kendi gruplarının en ortalama tipik üyesini takip etme eğilimindedir. İnsanlar genellikle eğitim, zeka, inanç ve maddi statü açısından kendilerine benzer insanları çekici bulurlar. Çünkü bu karakterleri kendileriyle bütünleştirmeleri daha kolay olmaktadır. Bildikleri bir dinamik özdeşleşebilmeleri için daha müsaittir bu da en iyi en zekiden ziyade benzer bulduklarını lider görme olasılığını arttırıyor. İnsanlar liderler ya da lideri izleyenler olarak doğmazlar. Sosyal kimlik sosyal etkileşime göre ortaya çıkar.
Ayrıca farklı bir noktaya değinmek gerekirse liderler başa geçtikten sonra kendilerini seçenlerden farklılaşırlar. Halbuki seçilmelerinin nedeni grup üyelerinin içerisinde özdeşleşilmeye en uygun kişi olduğu içindir. Farklılaştıkları için gruplarındakiler gibi olduklarını kanıtlamak için büyük çaba sarf etmeleri gerekir. Bu da örneğin siyaset politikalarında milliyetçi sloganlara hatta açık bir üslupla ırkçı tutumlara ortam hazırlar. Gruplarını ayrıcalıklı terimlerle yücelten, tanımlayan üstün göstermeye çalışan liderler sosyal kimliklerini pekiştirip güç toplarlar.
Add a Comment